Uğur Ergün
.png)
Verem
Çarmıha gerdiğim hayaller, titreyen yavru kediler ve ceketimin iç cebine binbir güçlükle tıktığım mutlu bir hayalet. Hadi durma, tüm bu dediklerimi bir kez hayal et.
Bugün ressam halamı ziyaret ettim ve tablolarında bir şeyin eksik olduğunu, eksik olan şeyin benim kanım olduğunu fark ettim. Bütün tablolara gerekli miktarlarda kan kustum. Tablolarca kan. Oldukça sanatsal bir görüntü çıktı böylelikle veremimden. Masumca bakan bir kedi tablosu tek başına hiçbir şeydir. Ama benim kanım üstüne gelince işte o zaman işler değişir. Şimdi sanattan söz edebiliriz artık. Veyahut da öbür tabloyu örnek vereyim, bir at tüm gücüyle bembeyaz bir hiçlikten başka bir bembeyaz hiçliğe doğru koşuyor. Fakat o bembeyaz hiçliğe biraz benim kanım bulaşınca işte işler o vakit bambaşka sanatsal bir hâle bürünüyor.
Tüm diğer tabloları da aynı standart işlemden geçiriyorum. Tek bir tabloyu bu muhteşem işlemden mahrum bırakıyorum. O da benim yüzümün sürreal bir portresi. Neden mi? Çünkü benim yüzümü benim kanım kadar sanattan uzaklaştıracak bir başka kan daha yok bu yeryüzünde. Böylece onu da kendi veremine terk ediyorum.
Her etki bir tepki yaratır. Halam bu manzarayı gördüğünde önce bana çok kızıyor, teşekkür edeceği yerde şu yaptığına bak. Sonra yine teşekkür edeceği yerde ağzımdan yere dökülen kanı görüp irkiliyor ve ambulansı, doktoru, hastaneyi filan arıyor. Yahu hiç bu kadar iyi olmadım ki ben.
Fakat bunu anlatacak gücü kendimde bulamayıp olduğum yere yığılıyorum. Gözlerim karanlıkla doluyor. Kapkaranlık bir hiçliğe gömülüyorum. Kapkaranlık bir hiçlikten başka bir kapkaranlık hiçliğe doğru tüm gücümle koşuyorum.
Kan eksik. Bunu anlıyorum. Benim kanım eksik. Benim kanımdan biraz, veremimden bir parça gerek bu zifiri hiçliğe. Yine de bir türlü kanamıyor artık içim, kanamıyor artık geceler. Bu kapkaranlık hiçliğe gömülüp kendi cebime tıktığım mutlu hayalet olarak hayatımın kalan veremine devam ediyorum. Hiçliğe gülümseyip şarkılar söylüyorum.
.png)
_edited.png)